“Genelleme”yi seviyoruz. “Batılı kafa” ise akla, hayale gelmedik konulara fokuslanabiliyor ve mesela bir toplu iğneden bir kitap çıkartıyor. Joseph Piercy de, odağına sembolleri alan bir araştırmacı. ”Semboller Evrensel Bir Dil” isimli kitap, başlık olarak ne kadar daraltılmışsa başlığın altında da o kadar dallanıp budaklanmış bir çalışma. Piercy’nin kitabında sembollere dair hemen her şey var. Günlük hayatımızda olmazsa olmaz mesabesinde semboller. Gün boyu işlerimizi görürken karşılaştığımız / kullandığımız / yararlandığımız sembollerin olmadığı bir dünya sayısız karışıklıkla boğuşuyor olabilirdi. Anlambilimci Alfred Habdank Skarbek Korzybski, “sembol”ü, “Kabaca, bir sembol, bir şeyi simgeleyen bir işarettir ve sembolize edeceği bir şeyin mevcut olması zorunludur” der. Thomas Carlyle de, “Bir sembolde, bir gizleme ve sonunda bir ifşa vardır. Sonsuz, orada görünür olmak için kendisini sonluyla harmanlar” diye yazar. 1958’de İngiltere’deki büyük katılımlı anti-nükleer yürüyüşü organize eden Peace News’ün kıdemli editörü Hugh Brock, organizasyon komitesinde yer alan grafikerlerden hem ayırıcı özellikte hem de basit bir kompozisyon istemiş, ünlü barış işareti böylece ortaya çıkmıştı. Sağ çevreler ise sembolün okült kökleri olduğunu, satanist izler taşıdığını, pagan dinlerdeki ters çevrilmiş haçı barındırdığını savunacaklardı. Pound: Kökeni 18’inci yüzyıl sonlarına doğru ortaya çıkan pound işareti, para birimi libreden geliyordu. 
Mağaralardaki resimler / işaretler, esasen alfabe formunda olsalar da Mısır hiyeroglifleri, Ortaçağ hanedanlık armaları temelde, sembolik kimlik inşa etmeyi amaçlayan formlardı. Klasik devirlerde, bugünkü sembollere benzetilebilecek kompozisyon ise hanedan armalarıydı. Ortaçağ Avrupa’sında yerel orduların sayısı arttıkça ve çok sayıda asker zırhı modeli ortaya çıktıkça, grupların tabiiyetini belirleme ihtiyacı doğdu, bu da sembol çalışmalarını başlattı. Savaşlarda, zırhlar içindeki askerlerin tanınması gerekiyordu, üzerinde o hanedanın / ordunun / topluluğun / ailenin özelliklerini vurgulayan arma levhası bu tanınmayı sağlıyordu. Armalardaki renkler ile resimlerin her biri de “anlamlar” taşıyordu: Siyah: Keder ve sağduyu Mavi: Dürüstlük ve sadakat Kırmızı: Cesaret ve direnç Yeşil: Sevgi ve mutluluk. Aslanlar Leoparlar: Kahramanlık Kitaplar: Bilgelik Köpek: Vefa, sadakat.
π Sayısı: Dairenin çevresinin çapına olan oranını gösteren ve 3,14 diye başlayıp hiç tekrar etmeyen ünlü sonsuz sayı, Yunan alfabesinde p harfine karşılık gelen π ile sembolize ediliyordu. Bu sembol ilk kez, Galli William Jones’in 1706’da bastırdığı matematik kitabında kullanılmıştı. Telif Hakkı: ABD Başkanı Theodore Roosevelt, 1905’te, Kongre’den telif hakları yasasının güncellenmesini istedi. Yasa revize edilirken, ürün ya da sair materyallerde yer alan “Telif hakkı alınmıştır” ibaresinin uzun olduğu, pratik bir sembol bulunması gerektiği görüşü ağırlık kazandı. Böylece telif hakkı anlamına gelen “copyright”in baş harfinin, yuvarlak içine alındığı © işareti ortaya çıktı. Fransa’daki armalarda zambak çiçeği – fleur de Iys – ağırlıklı olarak kullanılmıştı. Bu çiçek o kadar Fransa ile özdeşlemişti ki, İngiliz Kralı III. Edward, Fransa tahtında hak iddia edebilmek için zambak çiçeğini kendi kraliyet armasına yedirmişti. Günümüz izci logosundaki çiçek figürünün tarihsel kökeni de Fransa ve İngiltere arasında paylaşılamayan “fleur de Iys”e dayanır. Ağustos 2005’de New Orleans’ı vuran Katrina Kasırgasında hayatını kaybedenlerin anısına tasarlanan dövmede de yine zambak çiçeği kullanılmıştı.
İdeolojiler ve kimlikler üzerine yoğunlaşan sembollerin de ilginç öyküleri var. Mesela, Hıristiyan dünyasının sembolü haç, sanılanın aksine, Hz. İsa’nın göğe yükselmesiyle başlamış bir sembolleştirme değil. “Çarmıha gerilme” konusunda değişik rivayetleri kabul etmeyen yaygın Hıristiyanî görüş, dinlerinin sembolü olarak haçı kullanıyor ama bu kullanım, “Hz. İsa’nın vefatından” yaklaşık 6 asır sonra başlamıştı. Üstelik, haç sembolü Hıristiyanlığın başlangıcıyla da sınırlı değildi, mazisi çok daha eskilerdeydi. Eski Mısır’da, “ank” denilen “T” şeklindeki sembol çok yaygındı. “T”, o dönemde bir işkence metodu olarak da kullanılıyordu.
Bluetooth: MS 958’de Danimarka Kralı olan Harald Gormsson’u anlatan dönemin tarihçilerinden bazıları, devrin modasına uyarak hicivli yazımı tercih etmişti. Bunlardan birisi, kralın dişlerinin lekeli olmasından hareketle kraldan “Bluetooth – Mavidiş” diye bahsetmişti. 1994’te İsveçli elektronik şirketi Ericsson, kablosuz bir arayüz çalışmasına başlamıştı. Mühendislerden Jim Kardach, Kral Mavidiş’in İskandinav paganizmyle Hıristiyanlığı birleştirme çabalarından ilhamla “birleştirici program”a Bluetooth adını vermişti. 
Yakın tarihin en tartışmalı ikonlarından biri olan gamalı haç da, bir Hitler buluşu değil, MÖ 1000’lerde birden çok millet tarafından kullanılıyordu. Daha çok kuzeydoğu Asya coğrafyasında görülen bu sembol, “iyi şans tılsımı” olarak kabul ediliyordu. Nazi Almaya’sı sonrası Yahudi toplulukların alınganlığı ve sair politik nedenlerle değişik yerlerdeki kullanımı sekteye uğrasa da, bugün bile Hinduizm, Budizm ve Jainizm dinlerinde – biraz mahcup ve fazla görünür kılmadan – gamalı haç kullanılmaktadır. İlginçtir; Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ordusuna gelir sağlamak için çıkartılan tahvillerde de gamalı haç sembolüne yer verilmişti. Yine, gamalı haç, Finlandiya başkanlık ambleminin bir parçasını oluşturmaktadır.
Trafik İşaretleri: Mesafe tabelaları, Roma’da birer mil arayla kalan mesafenin yazıldığı sütunlardan (menzil taşı) esinlenmişti. Araçların hızları dikkate alındığından da bu tabelalar bir mil ya da km değil, 10 mil ya da km ile gösteriliyordu. 1908’de Roma’da toplanan Uluslararası Karayolu Kongresi’nde pek çok yol işareti kabul edildi. Bugün hemen her ülkede görülen trafik işaretlerini ise İngiliz grafik tasarımcı Jock Kinneir ve öğrencisi Margaret Calvert’in 1957 yılında yaptıkları çalışmalara borçluyuz. Üçgen içindeki inek, karşıdan karşıya geçen öğrenciler, yol inşaatı bunlardan bir kaçıydı. 
Avro: Dünyanın en yeni para birimlerinden birisi olan Avro, 1996 yılında önce 30 tasarım olarak ortaya çıkmış, sonra bu sayı ikiye düşürülmüş, nihayet bugünkü sembolde karar kılınmıştı. Dinsel ikonografinin merkezinde yer alan, günümüzde ise hemen her coğrafya ve kültürde “sevgi”nin, “aşk”ın sembolü olan kalp kadar yaygın bir imaj herhalde zor bulunur. “I you” yazan tişörtlerden elektronik klavyelerde bu sembol için yapılan “<3” yazıma kadar hemen her yerde karşımıza çıkan kalp sembolünün kökeni yine Eski Mısır’a uzanıyor. Mısırlılar, mumyalama yaparken, kalp dışında bütün iç organları çıkartıyorlardı. Kalbin öteki dünyada da gerekli olacağını düşünüyorlardı. Hangi sebeple girdiği bilinmez, 1400’lü yıllardan itibaren Fransız oyun kağıtlarında da kalp sembolü görülmeye başlamıştı. Bu “farklı” kullanım dışında “romantizm – aşk – tutku”nun sembolü olmasının ise aslında pek “temiz” bir kökeni yok. Miladi 79’da, Vezüv yanardağının patlamasıyla ateş ve küle gömülen Pompei’nin genelevlerinin kapı girişleri üzerinde kalp sembolü bulunuyordu. Oktotorf: Modern zamanlarda önce bilgisayar programcılığında kullanılan, sonrasında ise twitter’ın “hashtag”i olan # işaretinin geçmişi belirsizliklerle dolu. Poundun ilk sembollerinden olduğunu söyleyen de var, telefon şirketi Bell’in telefon tuş takımında otomatik yanıt için kullanıldığı da biliniyor.,
Bir asır boyunca komünizmin alamet-i farikası olan “orak çekiç” ise bir tasarım yarışmasıyla ortaya çıkmıştı. Lenin’in tavsiyesi üzerine Halk Komiserleri Konseyi, bir yarışma açtı. Şartnamede, “işçi ve köylü cumhuriyetini, bunların emek araçlarını sembolize edecek” bir kompozisyon isteniyordu. Kazanan tasarım, buğday demetleri, orak, çekiç ve kılıçtan oluşuyordu. Lenin’in itirazı üzerine kılıç, amblemden çıkartıldı. Komünizmden etkilenen Angola, Mozambik, Kongo gibi ülkelerin bayraklarında da orak çekiç figürleri bulunuyor.
Üç yapraklısına sıkça rastlanan, dört yapraklısı ise neredeyse bir şehir efsanesi gibi olan yoncanın kökeni hem antik çağda hem de Hıristiyanlık döneminde “kutsal üçleme”ye dayanıyor. Keltler, tanrıyı üç varlıkta birleştirme inancındaydılar. Dolayısıyla “üç yapraklı yonca” kutsaldı. Bu anlayış, Hıristiyanlıktaki “teslis”e de uyduğu için bu yeni dinde de benimsenmişti. Üç yaprağa başka olumlu değerler de atfediliyordu. Eski devirlerde görülen, “yararlıyı kutsal sayma” anlayışı da yoncanın popüler olmasına katkı sağlamıştı. Çünkü, devrin en önemli ekonomik faaliyetlerinden birisi hayvancılıktı, hayvanlar için de yonca yaşamsal önemdeydi. Dört yapraklı yonca ise üç yaprağa atfedilen olumlu değerlerin fazladan bir yaprak sayesinde daha kıymetli olmasını sağlıyordu. Bu arada, koleksiyonerler dünya çapında 160 bin civarında dört yapraklı yonca toplamayı başarmışlar. Peşinde koşanlar olduğu bilinse de, henüz beş ya da altı yapraklı yoncayı bulabilen yok. Dolar: Çek Cumhuriyeti’ndeki Joachimsthal kasabasında 18’inci yüz yılda basılan sikkelere Joachimsthaler adı verilmişti. Kısaca “thaler” da deniyordu. Avrupa dillerinde de yayılmaya başlayan bu söyleyiş, daha sonra “taler”, nihayet “dolar”a dönüştü. Dolar sembolünün ortaya çıkış ise yığınla spekülasyonun varolduğu bir alan. 
Bilindiği gibi, bir kafatası üzerinde çapraz duran iki kemik ölümle ilişkili bir sembol. “Korsan Bayrağı” olarak da bilinen bu sembol, aslında korsanların “iş ahlakı”ndan ortaya çıkmıştı. Korsanlar gemilerine çektikleri bayrakla, saldıracakları gemiyi önceden uyarıyorlardı. Ancak bu sembolün kullanımı daha eski devrilerde de görülmüştü. Özellikle Latin Amerika’da kültürlerinde, ölülerin kötü ruhlar ve mezar hırsızlarından korunması için mezarların başlarına ama daha çok da mezarlık girişlerine kafatası ve çapraz kemik konuyordu. Günümüzdeki, kamusal alanlardaki ölüm tehlikesi ile toksik maddelere işaret etmesine ilişkin kullanımı ise 1829’da New York’ta başladı.
@: 1971’de bilgisayar mühendisi Ray Tomlinson tarafından bulunan @ işareti, bilişim dünyasında o kadar kıymetli hale gelmişti ki, 2010 yılında New York Modern Sanat Müzesi’ndeki bir sergi için bu ilk kullanımın büyük kağıda basımı, ciddi bir meblağ ile satın alınmıştı. Oysa @’in kökeni Latinceye kadar gidiyordu. Ortaçağ’da tüccarlar bu işareti muhasebe işlerinde kullanıyorlardı. 
Bugün sosyal medyanın en fazla kullanılan ikonlardan birisi olan J işareti, antik çağdan gelme pek çok sembole kıyasla çok yeni bir işaret. 1963 yılında bir sigorta şirketinden logo siparişi alan Massachusett’li reklamcı Harvey Ball, sarı bir kağıt parçasına keçeli kalemle basit bir gülen yüz çizmişti. Çalışmayı çok beğenen şirket yetkilileri, önce bin tane gülen yüz stickerı bastırarak, çalışanların yakalarına takmıştı. Ancak gülen yüz müşterilerden de öyle ilgi gördü ki, şirket kısa sürede 10 bin tane daha bastırıp müşterilere dağıttı.
Olimpiyat Halkaları: Baron Pierre de Courbetin, dünya barışının spor sahalarında da görülmesi için olimpiyatlara özel bir önem veriyordu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne beş kıtayı temsil edecek bir olimpiyat bayrağı da önerdi. Bu, içiçe geçmiş beş halkaydı.

Mağaralardaki resimler / işaretler, esasen alfabe formunda olsalar da Mısır hiyeroglifleri, Ortaçağ hanedanlık armaları temelde, sembolik kimlik inşa etmeyi amaçlayan formlardı. Klasik devirlerde, bugünkü sembollere benzetilebilecek kompozisyon ise hanedan armalarıydı. Ortaçağ Avrupa’sında yerel orduların sayısı arttıkça ve çok sayıda asker zırhı modeli ortaya çıktıkça, grupların tabiiyetini belirleme ihtiyacı doğdu, bu da sembol çalışmalarını başlattı. Savaşlarda, zırhlar içindeki askerlerin tanınması gerekiyordu, üzerinde o hanedanın / ordunun / topluluğun / ailenin özelliklerini vurgulayan arma levhası bu tanınmayı sağlıyordu. Armalardaki renkler ile resimlerin her biri de “anlamlar” taşıyordu: Siyah: Keder ve sağduyu Mavi: Dürüstlük ve sadakat Kırmızı: Cesaret ve direnç Yeşil: Sevgi ve mutluluk. Aslanlar Leoparlar: Kahramanlık Kitaplar: Bilgelik Köpek: Vefa, sadakat.




Yakın tarihin en tartışmalı ikonlarından biri olan gamalı haç da, bir Hitler buluşu değil, MÖ 1000’lerde birden çok millet tarafından kullanılıyordu. Daha çok kuzeydoğu Asya coğrafyasında görülen bu sembol, “iyi şans tılsımı” olarak kabul ediliyordu. Nazi Almaya’sı sonrası Yahudi toplulukların alınganlığı ve sair politik nedenlerle değişik yerlerdeki kullanımı sekteye uğrasa da, bugün bile Hinduizm, Budizm ve Jainizm dinlerinde – biraz mahcup ve fazla görünür kılmadan – gamalı haç kullanılmaktadır. İlginçtir; Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ordusuna gelir sağlamak için çıkartılan tahvillerde de gamalı haç sembolüne yer verilmişti. Yine, gamalı haç, Finlandiya başkanlık ambleminin bir parçasını oluşturmaktadır.


Avro: Dünyanın en yeni para birimlerinden birisi olan Avro, 1996 yılında önce 30 tasarım olarak ortaya çıkmış, sonra bu sayı ikiye düşürülmüş, nihayet bugünkü sembolde karar kılınmıştı. Dinsel ikonografinin merkezinde yer alan, günümüzde ise hemen her coğrafya ve kültürde “sevgi”nin, “aşk”ın sembolü olan kalp kadar yaygın bir imaj herhalde zor bulunur. “I you” yazan tişörtlerden elektronik klavyelerde bu sembol için yapılan “<3” yazıma kadar hemen her yerde karşımıza çıkan kalp sembolünün kökeni yine Eski Mısır’a uzanıyor. Mısırlılar, mumyalama yaparken, kalp dışında bütün iç organları çıkartıyorlardı. Kalbin öteki dünyada da gerekli olacağını düşünüyorlardı. Hangi sebeple girdiği bilinmez, 1400’lü yıllardan itibaren Fransız oyun kağıtlarında da kalp sembolü görülmeye başlamıştı. Bu “farklı” kullanım dışında “romantizm – aşk – tutku”nun sembolü olmasının ise aslında pek “temiz” bir kökeni yok. Miladi 79’da, Vezüv yanardağının patlamasıyla ateş ve küle gömülen Pompei’nin genelevlerinin kapı girişleri üzerinde kalp sembolü bulunuyordu. Oktotorf: Modern zamanlarda önce bilgisayar programcılığında kullanılan, sonrasında ise twitter’ın “hashtag”i olan # işaretinin geçmişi belirsizliklerle dolu. Poundun ilk sembollerinden olduğunu söyleyen de var, telefon şirketi Bell’in telefon tuş takımında otomatik yanıt için kullanıldığı da biliniyor.,

Bir asır boyunca komünizmin alamet-i farikası olan “orak çekiç” ise bir tasarım yarışmasıyla ortaya çıkmıştı. Lenin’in tavsiyesi üzerine Halk Komiserleri Konseyi, bir yarışma açtı. Şartnamede, “işçi ve köylü cumhuriyetini, bunların emek araçlarını sembolize edecek” bir kompozisyon isteniyordu. Kazanan tasarım, buğday demetleri, orak, çekiç ve kılıçtan oluşuyordu. Lenin’in itirazı üzerine kılıç, amblemden çıkartıldı. Komünizmden etkilenen Angola, Mozambik, Kongo gibi ülkelerin bayraklarında da orak çekiç figürleri bulunuyor.


Bilindiği gibi, bir kafatası üzerinde çapraz duran iki kemik ölümle ilişkili bir sembol. “Korsan Bayrağı” olarak da bilinen bu sembol, aslında korsanların “iş ahlakı”ndan ortaya çıkmıştı. Korsanlar gemilerine çektikleri bayrakla, saldıracakları gemiyi önceden uyarıyorlardı. Ancak bu sembolün kullanımı daha eski devrilerde de görülmüştü. Özellikle Latin Amerika’da kültürlerinde, ölülerin kötü ruhlar ve mezar hırsızlarından korunması için mezarların başlarına ama daha çok da mezarlık girişlerine kafatası ve çapraz kemik konuyordu. Günümüzdeki, kamusal alanlardaki ölüm tehlikesi ile toksik maddelere işaret etmesine ilişkin kullanımı ise 1829’da New York’ta başladı.


Bugün sosyal medyanın en fazla kullanılan ikonlardan birisi olan J işareti, antik çağdan gelme pek çok sembole kıyasla çok yeni bir işaret. 1963 yılında bir sigorta şirketinden logo siparişi alan Massachusett’li reklamcı Harvey Ball, sarı bir kağıt parçasına keçeli kalemle basit bir gülen yüz çizmişti. Çalışmayı çok beğenen şirket yetkilileri, önce bin tane gülen yüz stickerı bastırarak, çalışanların yakalarına takmıştı. Ancak gülen yüz müşterilerden de öyle ilgi gördü ki, şirket kısa sürede 10 bin tane daha bastırıp müşterilere dağıttı.


Kaynak: ortakyazi.com
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.